Türk Keneşi Genel Sekreter Yardımcısı Sayın Kısmet Güzelov’un konferansta yaptığı konuşmanın metni aşağıda yeralmaktadır.
“DOĞUMUNUN 150. YILINDA HÜSEYİNZÂDE ALİ TURAN BEY” KONFERANSI
Sayın Başkan,
Sayın Rektör,
Değerli Konuklar,
Sözlerime “Doğumunun 150. Yılında Hüseyinzâde Ali Turan Bey Konferansı” vesilesiyle aranızda bulunmaktan duyduğum memnuniyeti ifade ederek başlamak istiyorum.
Esasen, Hüseyizâde Ali Turan’a hasredilen böyle bir konferansın, kurucuları arasında yer aldığı, Türk fikir hayatında ve Sivil Toplum geleneğinde ayrıcalıklı bir yere sahip olan “Türk Ocakları” bünyesinde gerçekleştiriliyor oluşunu; ve 1912’de kurulan ve Türkçülük düşüncesi için büyük bir ekol olmuş bu yapının bugün hâlâ fikir hayatımızda müstesna bir yere sahip oluşunu çok önemli buluyorum.
Benzer şekilde, İsmail Gaspıralı’dan Hüseyinzâde Ali Turan’a kadar o dönemde yaşayan tüm Türkçülerin hayalini kurdukları bir teşkilatın, Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi’nin (Türk Konseyi) temsilcisi olarak aranızda bulunuyor oluşumu da çok önemsiyor, bunu o büyük şahıslarla başlayan büyük bir mücadelenin neticesi olarak gördüğümü belirtmek istiyorum.
Değerli konuklar;
Rus, İran ve Osmanlı imparatorlukları altında yaşayan Türk-İslam toplumlarını 19. yy’ın başı itibarıyla etkisi altına alan ve Doğu toplumlarının Batı medeniyetinin yükselişi karşısında kendini yeniden tanımlama ve yapılandırma ihtiyacının bir sonucu olan Ceditçi düşünce ekolünün önemli simalarından biri şüphesiz Hüzeyinzâde Ali Bey’dir.
Dönemin çok yönlü entelektüel tipinin tüm özelliklerine sahip olan Hüseyinzâde Ali Bey, Matematik, Doğa Bilimleri ve Tıp sahasındaki ihtisasının yanısıra Sosyal Bilimler, Felsefe ve Edebiyat alanındaki yetkinliği ile de temayüz etmiştir.
Kültür ve maneviyat tarihimizde önemli bir düşünür, eleştirmen, şair, gazeteci, yazar ve çevirmen olarak bildiğimiz Hüseyinzâde Ali Bey’i farklı kılan en önemli özelliği ise onun, tüm bu özelliklerinin üstünde, bir özgürlük, milli kimlik ve ulusal kurtuluş savaşçısı olması, Türklük ve Türkçülük mefkûresinin banilerinden biri olmasıdır.
Bildiğiniz üzere Hüseyinzâde Ali Bey bir Azerbaycan Türküdür. Ancak o Azerbaycan için ne kadar önemliyse Türkiye için de o kadar önemli bir isimdir. Hayatının ve mücadele yıllarının önemli bir kısmını Türkiye’de geçiren, burada eğitim alan, çalışan ve bu topraklarda yatan bir zat olarak Hüseyinzâde Ali Bey hiç şüphe yok ki Türkiye’nin de önemli bir değeridir.
Türk Ocakları’nın, ve ondan bir yıl önce 1911’de kurulan “Türk Yurdu”nun kurucularından birinin Hüseyinzâde Ali Bey olması bunun en güzel kanıtıdır. Malumunuz üzere, kendisi Askeri Tıbbiye’de okumuş, Osmanlı ordusunda Tabip Yüzbaşı olarak görev almış, Osmanlı-Yunan harbinde vazife görmüş, İttihad ve Terakki’nin kurucuları arasında yer almış, II. Meşrutiyet sonrası Cemiyet’in Merkez Yönetiminde bulunmuş ve yıllarca İstanbul Üniversitesi (o zamanki adıyla Darülfünun’da) Tıp Profesörü olarak çalışmış bir zattır.
Esasen Hüseyinzâde Ali Turan, Mirza Fethali Ahundzâde ile başlayan, Ahmet Ağaoğlu, Mehmet Emin Resulzâde, Neriman Nerimanov gibi isimlerle devam eden ve dönemin Osmanlı entellektüelleri ile her zaman dirsek temasında olan zengin Azerbaycan entelijansiasının bir mensubuydu. 1905 Devrimi sonrasında Rusya coğrafyasında ortaya çıkan göreli özgürlük ortamında ivme kazanan Ceditçi ve Türkçü fikirler, 1907 yılı ortalarından itibaren Rusya’da başlayan baskılar ve 1908’de Osmanlı’da Meşrutiyetin ilan edilmesi sonrası sözkonusu kadrolar eliyle İstanbul’a taşınmış, Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, Mustafa Çokay, Mehmet Emin Yurdakul gibi isimlerle birlikte Osmanlı fikir hayatını zenginleştirmiş ve genç Cumhuriyetin fikri temellerinin oluşmasında önemli bir rol oynamıştır.
Bu seçkin düşünce adamları milliyetçilik akımlarının Osmanlı İmparatorluğu coğrafyasında köklü dönüşümlere yol açtığı ve kurucu unsur Türk’ün yalnızlaştığı bir dönemde, Türklüğün savunmasını, dünya tarihindeki binlerce yıllık seçkin yerini yeniden kazanmasını amaçlayan birbirinden kıymetli hizmetlerde bulunmuştur. Türk milliyetçiliğinin fikrî temellerini atan bu seçkin ekip, Türklük bilincini ve Türk Birliği idealini on yıllar boyunca birçok gence aşılamıştır. Bu gençler daha sonra Anadolu’da bir enkazdan yepyeni ve güçlü bir devlet inşasında yerlerini almışlardır. Bir iftihar vesilesi olarak ifade edilmelidir ki, bu zengin fikri hazine büyük ölçüde Türk Ocakları’nın kurumsal şemsiyesi altında filizlenmiş ve bugünlere ulaşmıştır.
Türkçülük düşüncesi temelinde Türkiye ile ülke dışındaki Türkdildeş topluluklarla bağlantı kurulmasında da Türk Ocakları bünyesinde yürütülen çalışmaların çok önemli payı vardır. Sizlerin önünde temsilcisi olarak bulunduğum Türk Konseyi’nin kurulması da, Türk Birliği idealinin fiiliyata geçmesine yönelik adımların atılmasında önemli bir kilometre taşıdır. Bugün sevinerek görmekteyiz ki, Türk Konseyi çerçevesinde ortak fikrî mirastan yola çıkarak uluslararası işbirliğine yönelik en üst düzey siyasi irade oluşmuştur.
Yüzyıllar boyunca diğer devletlerle olduğu kadar, kendi aralarında da mücadelelere girişen ve hiçbir zaman gönüllü ve egemen eşitliğe dayalı bir birlik kuramamış olan Türk Devletleri tarihte ilk kez, gönüllülük esasına dayalı bir birlik oluşturarak Türk Konseyi’ni kurmuşlardır.
Bu birlik, gücünü tarihten alan, yüzyıllardır özlenen bir birlik olmakla birlikte, karşılıklı çıkarlara dayalı, hamasetten uzak, somut kazanımları amaçlayan, çağın gerçeklerine uygun bir yapıya sahiptir. Bu nedenle de sürdürülebilir niteliktedir.
Geçtiğimiz yüzyılın sonunda ortaya çıkan beş bağımsız Türk Devletinden üçü; Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan, Türkiye ile birlikte bu bölgesel bütünleşme sürecinin içinde yer almaktadır. Özbekistan ve Türkmenistan’ın da er ya da geç aramıza katılacağından şüphemiz yoktur. Nitekim tarihin ve yaşadığımız coğrafyanın tüm insanlığa öğrettiği temel derslerden biri birlikten kuvvet doğacağıdır. Bunun öneminin idrakine muhakkak varılacaktır.
Bu birliğin her alanda gelişmesi için her koldan mücadele vermek ve Gaspıralı’nın sözüyle Türk dünyasında dilde, fikirde, işte birliği sağlamak şarttır.
Türk Konseyi bu amaca ulaşmak için çalışmalarına hız kesmeden devam etmektedir. Devletlerin egemen eşitliği esası üzerine kurulan bir uluslararası örgüt olan Türk Konseyi, ülkelerimiz arasındaki işbirliğini derinleştirmek amacıyla pek çok siyasi, ekonomik, kültürel ve bilimsel faaliyeti hayata geçirmektedir. Türk Konseyi, üye ülkeler arasında pek çok alanda mevcut olan ikili işbirliğini, kapsamlı işbirliği çerçevesinde çok taraflı hale dönüştürmeyi hedeflemektedir. Bu çerçevede, önce işbirliğinin önündeki mevcut ya da olabilecek engeller tespit edilmekte, müteakiben sözkonusu engellerin bertaraf edilebilmesi için girişimlerde bulunulmakta, işbirliğinin ilerletilmesi için gerekli adımlar atılmakta ve beraberinde ilave somut işbirliği alanları açılmaktadır.
Değerli konuklar,
Sözlerime son verirken şunu ifade etmek istiyorum:
Türk devletlerinin uzun süren bir ayrılığın ardından Türk Konseyi’nde tecessüm eden birlik ve beraberlik iradeleri var oldukça, Hüseyinzâde Ali Turan gibi değerli fikir adamlarının çileli hayatları, çektikleri zahmet ve sıkıntılar bir hiç uğruna çekilen zahmet ve sıkıntılar olarak kalmayacaktır.
O büyük şahsiyetler, büyük Türk tarih ve medeniyeti açısından maziyi atiyle buluşturmakta köprü vazifesi gören mümtaz şahsiyetlerdir. Hiç şüphe yok ki; Hüzeyinzâde Ali Turan bu köprünün kilit taşlarından biridir.
Teşekkür ederim.